Adana – Hatay Bisiklet Turu 1. Gün

Categories Bisiklet, Bisiklet TurlarıPosted on

Sonunda beklenen gün geldi çattı ve turumuzu yaptık döndük. Geride birçok güzel anı bıraktık. Bu yazımda sizinle turumuzda neler yaÅŸadık onları anlatmaya çalışacağım. Adana – Hatay bisiklet turumuzun hazırlıklarını ve rotasını bir önceki yazımda anlatmıştım sizlere. Okumayan varsa o yazıya da ÅŸuradan ulaÅŸabilirsiniz. http://volkanyilanci.com/adana-hatay-bisiklet-turu-hazirliklari/


11 Mart 2021 PerÅŸembe akÅŸamı saat 21:15 de bisikletim yüklü bir ÅŸekilde evden çıktım. Annem ve ablam ile vedalaÅŸtıktan sonra bastım pedala. Bir haftadır süren bahar havası bugün Ankara’da tekrar kışa dönmüştü. Tüm gün yaÄŸmur yaÄŸdı neredeyse akÅŸam üstü kesilen yaÄŸmurdan sonra ÅŸansıma yerlerde kurumuÅŸtu. Bisikletime binip akÅŸamın karanlığında pedallamaya baÅŸlar baÅŸlamaz, tüm gün heyecandan karnımda uçuÅŸan kelebeklerin yerine içimi bir huzur kapladı aniden. SokaÄŸa çıkma yasağı baÅŸlamıştı. Sokak lambalarının aydınlattığı boÅŸ yolda sürerek yoluma devam ettim. Ä°vedik metro istasyonuna varmam 10 dakikamı aldı.

Metroya binip Ankara otogarı’na (AÅžTÄ°) vardım. Ä°lk iÅŸim Metro Turizm’den aldığımız ve iptal olan seferin biletinin parasını almak oldu. Fatih’in bilet parasınıda istedim fakat bana bilet olmadan geri ödeme yapamayacaklarını söylediler. Has Turizm’in peronuna gidip arkadaÅŸları beklemeye baÅŸladım. Onlar gelmeden harekete geçmek istemedim Erhan ve Fatih’de geldikten sonra bisikletleri yüklemek için otobüsün yanına gittik. Fatih muavine selam verip ismini sordu ve muhabbete baÅŸladı. Bisikletleri bizim yükleyeceÄŸimizi, onu uÄŸraÅŸtırmayacağımızı, bu iÅŸi bildiÄŸimizi vs. söyledikten sonra ön tekerleri söküp bisikletleri bagaja yükledik. Fatih ve Erhan’ın bu iÅŸi bildiÄŸi gerçekten belliydi! Bir çırpıda bizim bisikletleri ve çantaları bagaja yerleÅŸtirdiler. Ä°ki bisikleti yan yana düz benimkini ise ters bir ÅŸekilde yerleÅŸtirdik.

Fatih’e;
-” Ne güzel hallettin Fatih valla helal olsun muavinle iyi anlaÅŸtın, hiç itiraz etmedi” dedim.
-” Tabi itiraz etmez 20 lira verdim de ondan” dedi.
-“Ne ara verdin ben bile görmedim” dedim.
Otobüse bindik ve yolculuk başladı.


Sabah 05:00 gibi Adana’ya geldik. Bisikletleri indirip montajlarını yaptıktan sonra, Erhan tur geneli için uymamız gereken birkaç kural saydı.
-Sürüş esnasında aramızdaki mesafeyi fazla açmayacağız
-Özellikle rampa inişlerinde basıp gitmek yok! Çünkü birine birşey olursa geri yukarı çıkmak sorun olacak. vs.
Tur geneli harcamalarımız içinde ortak karar aldık. Hesapları Fatih ödeyecek ve tur sonunda toplam rakam üç’e bölünecekti. Rotamızı Fatih düzenledi ve Ä°lk gün için toplam mesafe 92,6 km
Henüz hava aydınlanmamıştı Adana’da. Işıklarımızı açtık önde Fatih, arkasında ben ve en arkada Erhan ÅŸehir merkezine doÄŸru sürmeye baÅŸladık. Ilık güzel bir havada ilerlerken dikkatimi çeken çok fazla motosikletli olmasıydı. Ä°ÅŸe gidenler bize bakıp bakıp ne olduÄŸumuzu anlamaya çalışıyordu.
Merkezde ilk iÅŸimiz Adana’nın meÅŸhur ciÄŸeri ile kahvaltı yapmaktı, fakat hesaba katmadığımız birÅŸey vardı. Hiçbirimizin aklına bile gelmemiÅŸti bu durum. Korona yasaklarından ötürü restoranların açılış saatleri kısıtlanmıştı ve açık ciÄŸerci bulamadık. Alternatif yer bakmayı düşünürken pedallamaya devam ettik. Vakit ilerledikçe gecenin karanlığı yerini sabahın ilk ışıklarına bırakıyordu. Gökyüzünün rengi siyahtan maviye doÄŸru geçiyor, sokak ışıklarının etrafa yansıması ile harika bir renk cümbüşü ortaya çıkıyordu. Hemen önümde ilerleyen arkadaÅŸlarıma seslendim; “yavaÅŸla!” Bir yandan pedal çevirirken telefonumu cebimden çıkardım ve hemen birkaç poz aldım. Tur boyu devam etti bu! Ansızın çıkan manzaraların güzellÄŸine dayanamaz olmuÅŸtum.

Meşhur taş köprüye doğru ilerledik. Orada da fotoğraflar çekmeye başladık. Sırayla birbirimizi çektikten sonra en sonda da özçekim (selfie) çekiyorduk.

Erhan, “o kadar geldik taÅŸ köprüde de sürelim karşıya kadar” dedi. Karşıya kadar sürdük ve geri döndük. FotoÄŸraf faslımız bittikten sonra kahvaltı yapmak için yer aramaya baÅŸladık. Açık bir çorbacı bulduk. Mercimek çorbası söyledik, sıcacık çorba ve iÅŸletme sahipleri ile sohbetten sonra yola koyulduk. Ä°yiden iyiye hava aydınlanmış ve Adana uyanmıştı. Sokaklarda trafik artmış insanlar iÅŸe gitmek için koÅŸuÅŸturmaya baÅŸlamıştı. Tekrar taÅŸ köprünün oraya geldik, benzinlikte sularımızı tamamlayıp lastik basınçlarını ayarladıktan sonra önde Fatih arkasında biz düştük yola. TaÅŸ Köprü’den Ceyhan istikametine doÄŸru giderken bir baktım saÄŸ tarafımızda bisiklet yolu var. Biraz yoldan gittikten sonra bisiklet yoluna girdik. Gayet düzgün güzel bir bisiklet yolu yapmış belediye. İçimden, “koskoca Türkiye’nin baÅŸkentinden geliyoruz ama bizde böyle bisiklet yolu yok! Yaptıkları yol çocuk oyuncağı gibi.” dedim. Biraz daha gittik kavÅŸak çıktı karşımıza ve bir trafik lambası. Lamba bisiklet yoluna ait yani bisikletli için yapılmıştı. Fatih, ” Bak buna iyi bakın! Ankara’da göremezsiniz bunu” dedi.
Açıkcası Adanayı çok fazla gezme ÅŸansım olmadı. Daha fazla gezmek isterdim ama vakit problemimiz vardı. Bu kısa sürede en çok dikkatimi çeken toplu taşıma araçlarının çok eski oluÅŸuydu. Özellikle benim gördüğüm belediye otobüsleri beni Ankara’nın 1990’larını hatırlattı. Sabah kahvaltı için gittiÄŸimiz çorbacıda ki arkadaÅŸ; “Adana Türkiye’nin en büyük köyü abi” demiÅŸti. İçimden acaba haklı mı adam diye düşünmeden edemedim. Bir diÄŸer dikkatimi çeken ÅŸeyse sabahtan beri oto aksesuar, oto tamirci vb dükkanların çok oluÅŸuydu. Sanki heryer sanayi gibiydi ve bu durum ÅŸehrin dışına doÄŸru ilerlerkende devam etti. Az önce de söylediÄŸim gibi çok fazla gezemedim o yüzden bu gözlemleri tüm ÅŸehir’e maal etmek istemiyorum, fakat gözlemerimi aktarıyorum size. (Adanalı’lar kızmasın 🙂 )
Bisiklet yolu biryerden sonra bitti ve asfalttan devam etmeye baÅŸladık. Adana’dan uzaklaÅŸmaya baÅŸladık yavaÅŸ yavaÅŸ binaların, ufak fabrikaların yerini tarım arazileri almaya baÅŸlamıştı. Adana Osmaniye yolunda ilerlerken bütün gün bizi rahat bırakmayacak olan o lanetli rüzgarla tam bu sırada karşılaÅŸtık. Sol çaprazımızdan esmeye baÅŸlayan saatte 35 km’lik rüzgar resmen bizi tokatlamaya baÅŸladı. Bu yetmezmiÅŸ gibi yanımızdan hızla geçen tır ve kamyonların rüzgarıda üstüne tuz biber oluyordu. Bir süre sonra benzinlikte çay ve ihtiyaç molası verdik. Buraya gelene kadar bisikletim birkaç kez düştü. Sebebi ise bisikletimin orijinal park ayağını çıkarıp çatal ayak takmış olmamdı. Tur boyunca gönül rahatlığı ile bisikletimi parkedemedim. ÇoÄŸu zaman duvara vb. yaslamak zorunda kaldım. Gece otobüste en rahat ben uyumama raÄŸmen evin yerini tutmadığı için hepimizde biraz yorgunluk vardı, üstelik Erhan ve Fatih uzun zamandır bisiklete binmemiÅŸti. Bu iki faktör onlar için bayağı zorlayıcı olacaktı. )(Ä°lerde bu konudan tekrar bahsedeceÄŸiz.)
Zorlada olsa moladan kalkıp yola devam ettik. Rüzgar öyle bir esiyordu ki, 30-40 metre normal eserken birden şiddetlice yandan çarpıyordu sonra aniden tekrar yavaşlıyordu. Tam o anda yanınızdan birde kamyon geçmişse resmen kontrolü kaybediyordunuz. Birkaç kez düşme tehlikesi yaşadım bu şekilde. Bir süre sonra sol tarafım öyle üşümüştü ki böbreklerime ve cigerlerime doğru baya vuruyordu rüzgar. Üzerimde sporcu atleti, uzun kollu forma ve rüzgarlık olmasına rağmen rahatsız olmaya başladım. Beni korkutan şey rüzgarın beni hasta etmesiydi. Durup reflektörlü yeleğimi katlayıp rüzgarlığın içine sol tarafıma koydum. Bir nebze olsun rahatlatmıştı. Eskiden motorcuların gögsüne rüzgarı kessin diye gazete kağıdı koyduğunu duymuştum. Bir sonraki molada benzinlikte gazete aradım bulamayınca kenarda köşede temiz bir karton koli buldum ve bir parça koparıp göğsüme koydum. Beni o kadar rahatlattı ki anlatamam. Üzerimde rüzgarlık olmasına rağmen karton koli kadar işe yaramadı rüzgarlığım.


Hava güneÅŸli olmasına raÄŸmen rüzgar bizi çok zorlamıştı ama Manzaraları gördükçe fotoÄŸraf çekmeyi de ihmal etmedik tabi. Ä°leride bir kale dikkatimi çekti. Çok ilginç gözüküyordu araÅŸtırmamıştım rota üzerindeki yerleri. Uzaktan fotoÄŸrafını çektim, “keÅŸke vakit olsada içine girebilseydim” diye aklımdan geçirdim. Ä°leride tabelada bu kaleyi iÅŸaret ediyordu. Yılankale diye geçiyormuÅŸ. AraÅŸtırdım daha sonra ilginç de bir hikayesi var kalenin. Kaleye Evliya çelebi Åžahmeran Kalesi adını koymuÅŸ. Kalenin hikayesini buradan okuyabilirsiniz.

Öğle yemeÄŸi için yer aramaya baÅŸlamıştık. Ä°lerde “Ye Doy Salih Usta” isimli biryerde durduk. İçeride sıcak bir yer bulup oturduk.
Burada Cem Yılmaz’ın stand up gösterisinde anlattığı gibi bir olay oldu. Garson abimiz geldi,
Garson;
-Ne getireyim?
Ben;
-Menü var mı?
Garson;
-Menümüz yok!
Ben;
-Ne var o zaman söyle?
dedim.
Komik geldi bana! İlk defa geldiğim biryer sonuçta hergün gelip orada yemek yemiyorum ki! Ne yemek yapıyorsun bari onu say arkadaş değil mi? hahaha
Birer Adana Kebap söyledik. Mezeler geldi falan derken, güzelce yemeğimizi yedik.

Buraya kadar normalde yapmamız gereken yolun anca yarısını gelmiÅŸtik. Bu rüzgarda daha fazla yola devam edemeyeceÄŸimize karar verdik ve tesisin orada bizi götürecek araç bakmaya baÅŸladık. Yaklaşık 15-20 dakika geçti birkaç kiÅŸiye sorduk ama istikametleri bizimkine uymadığı için araç bulamadık. Yola devam etme kararı aldık ve bastık pedallara. Saat 15:00’ı geçmiÅŸti, Rüzgar öğleden sonra azalacak diye gösteriyordu hava durumu ama henüz etkisini kaybetmedi. Birkaç kilometre sürdükten sonra bir kavÅŸak geçtik ve geçer geçmez ilerde önümüzde bir kamyonet duruverdi. Aslında şöför aracın arkasını kontrol etmek için inmiÅŸti, ama sanki yukarıdan bir ses bizi duyup aracı durdurmuÅŸ gibi oldu. Avının etrafını saran kurtlar gibi hemen araca yanaÅŸtık. Arkadan gelen Fatih’e iÅŸaret ettim. Fatih şöföre yaklaşıp durumumuzu anlattı, şöför Osmaniye’ye gidiyormuÅŸ ve bizi yol ayrımına kadar götürebileceÄŸini söyledi. Canımıza minnet hemen kamyonetin kasasına bisikletleri yerleÅŸtirdik.

Fatih fırsat bu fırsat kapadı gözleri. Her şartta uyurum demişti buda ispatı oldu. 🙂 Kamyon ile 25 km kadar gittikten sonra yol ayrımında indik ve pedallamaya devam ettik.

Yönümüz değişti rüzgarı arkamıza aldık diye sevinelim derken rüzgarın etkisi iyice azaldı. Bunada şükür dedik ne yapalım.
İl Tabelaları ve muhteşem manzaralar gördükçe fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedik. Hemen ilerde karşıma yine ilgimi çeken bir kale daha çıktı. Uzaktan ne kadar da ihtişamlı görünüyordu. Eskiçağlarda buralar nasıldı diye hayal ettim bir an. Bu kalenin adı da Toprakkale kalesi imiş.
http://www.osmaniye.gov.tr/toprakkale-kalesi

Buraya kadar yol düzdü, hiç ciddi bir rampa ile karşılaÅŸmadık. Ä°ki ÅŸeritli yolda bol bol tır kamyon geçti yanımızdan. Asfalt kaymak gibi olmasada idare ederdi. Yer yer emniyet ÅŸeridi yok olsa yol bizim için daralsa da kontrollü bir ÅŸekilde ilerledik. Kamyonetten indikten sonra sanırım 25 km kadar daha sürdük. Saat 18:00 ı geçmeye baÅŸladığında Erzin’ e vardık. Burada konaklamaya karar verdik ve yer aramaya baÅŸladık.

Ä°lk gözümüze çarpan Erzin Tren Ä°stasyonu binası oldu. Binanın etrafında gezip görevli aramaya baÅŸladık. Sonunda bekçi abi geldi biraz sohbet edip kendimizi tanıttıktan sonra oranın bahçesinde kalmak için izin aldık. Fakat bekçi gece soÄŸuk olur deyince biraz daha etrafa bakmaya olmazsa geri gelip burada çadır atmaya karar verdik. Yolun karşısındaki benzinliÄŸe gittik oradaki arkadaÅŸlara; “mescitte kalabilir miyiz?” dedik. Görevli arkadaÅŸ; “mescit tadilatta” dedi. Pek de bizimle alakadar olmadılar açıkcası. Fatih ilçenin öğretmen evini aradı, orasıda gecelik kiÅŸi başı oda fiyatının 50 TL olduÄŸunu söyledi. Hemen ilerde bir benzinlik daha vardı birde ÅŸansımızı orada denemek istedik. Bu arada hava kararmaya baÅŸlamıştı.


İlk defa duyduğum bir benzinlik markası olan Soil benzinliğe girdik. Fatih hemen iletişim başkanımız olarak (bu işte çok yetenekli) oradakilerle muhabbete girdi. Benzinliği sahibi arkadaş bizimle hemen ilgilendi. Mescitte kalabileceğimizi söyledi. Kenarda küçük bir kulube olan mescide yerleştik hemen. Çantalar çıktı, matlar tulumlar serildi. Kıyafetler değişti. Birde bize yemek ısmarladılar sağolsunlar. Saat 20:00 Erhan ve Fatih hemen yattıllar, bende birkaç telefon görüşmesinden sonra hemen yattım.

Açık söylemek gerekirse, ben hayatımda ilk kez böyle bir deneyim yaÅŸadım. Sizi hiç tanımayan insanlar yardımcı oluyor, çay ikram ediyor, yemek ısmarlıyor, kalacak yer veriyor. Åžunu anladım ki; ÅŸehrin içinde ufak güvenli alanımıza kendimizi hapsetmiÅŸiz. Hayatın oradan olduÄŸunu sanıp, o ortama göre adapte olmuÅŸuz. Görmez olmuÅŸuz, unutmuÅŸuz baÅŸka yerleri, baÅŸka hayatları. Bir zamanlar tanıdığım bir bilgenin sözü aklıma geliyor; “Åžehirleri açık hava hapishanesine benzetiyorum ben” derdi.

İşte seyahat bunları öğretiyor, özellikle bisikletle seyahat çok farklı. Zor mu? Elbet zorluklar var. Kötü durumlar ile karşılaşılabiliyor. İyi şeyler daha çok var bunu garanti edebilirim size. İyi ve kötü bunlar hayatın içinde zaten varolan şeyler değil mi?
İlk günün sonu.

PaylaÅŸ

Grafik Tasarım Uzmanı, Bisiklet sever, gezi sever, blogger

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göster
Gizle
Verified by ExactMetrics