Alanya-Güneyköy (Gazipaşa Delik Deniz Kral Koyu) – 66 km
Sabah Alanya kalesi manzarası ile uyanıp güne başladık. Gece güzel bir uyku çektim genelde ilk günler zor uyurum. Hatta zaman zaman gece 02-03′ e kadar döner dururum. Kendi kendime, “eyvah ya uyuyamazsam yarın nasıl sürerim uykusuz” diyerek endişeye de kapıldığım olmuştur. Uyku tulumuna, mata ve çadıra alışmak 1-2 gün sürer bende, sonra zaten günün yorgunluğu ile mışıl mışıl uyurum.
Rutin toparlanma ve kahvaltı işlerimizi bitirip saat 08:00 gibi yola koyulduk. Mahmutlar sahildeki yol dar olduğundan geniş olan kaldırımı tercih ederek bir süre kaldırımdan sürerek Anamur istikametine doğru devam ettik. Side’den geliş istikametinde de yol bisikletliler için hiç de uygun değildi. Burada da yol dar ve tehlikeli olarak devam etti. Deniz sağ tarafımızda masmavi tüm heybetiyle duruyordu. Alanya merkezden uzaklaştığımızda ise artık sol tarafımızda betonarme binalar bitmiş muz bahçeleri başlamıştı. Güzel bir asfalt yol üzerinde hafif tırmanarak yola devam ettik. Bir süre sonra emniyet şeridi ile yol genişledi ve sağdan rahat bir şekilde yol almaya devam ettik. Yer yer sera bahçeleri görmeye başladım, beyaz naylonlarla kaplı seralar.
Gazipaşa istikametine doğru pedal çevirmeye devam ettik 3 arkadaş. Bir süre sonra yol sahilden uzaklaşıp iç kesimlere doğru yöneltti bizi.
Tırmana tırmana Gazipaşa rampalarını ilçe merkezine geldik. Üzerinden çok zaman geçti çok hatırlamıyorum ama, “google street map” aracılığı ile bakarak yazıyorum bu anıları size.
Gazipaşa merkezide geçip d400 otoyolundan Güneyköye kadar geldik. Burada dinlenmek için mola verdiğimizde kahverengi tabelada, “Antiochia ad Cragum3” yazıyordu. (Güney kral koyu)
Osman hoca, “gidelim mi?” dedi.
Ben, “fark etmez” dedim.
Bana dedi ki, “bak! Fark etmez çok tehlikeli bir kelime. Ya evet, ya hayır demelisin” dedi.
Feylozof gibi adamdır bizim Osman hoca. 🙂
“Gidelim” dedik oy çokluğu ile anayoldan sağa sapıp antik kente doğru devam ettik. Tırmanarak bir köyün içinden geçtik. Köy evleri, Muz bahçeleri ve seraları geçtik bir süre sonra yol kenarında bir şadırvan gördük. Durup bir su ikmal molası verdik. Osman hoca kaşla göz arasında elindeki matara şişesine suyu doldurup kendi çapında bir duş bile aldı. Bak bunlar hep bir ders! Gözlemliyorum bu arada, öğreniyorum. Yanımda tecrübeli abiler var, onların bunca senelik yol tecrübelerini özümsüyorum.
Biraz daha tırmandıktan sonra zirveye varıyoruz. Tam karşımıza akşam güneşi ile parıldayan Akdeniz’i görüyoruz tüm heybeti ile. Aşağı doğru biraz inişe geçiyoruz önümüze antik bir kentin kalıntıları çıkıyor. “Antiochia ad Cragum“
“Antiocheia ad Cragum, Antalya ili Gazipaşa ilçesi yakınlarında antik kent. Alanya’nın 60 kilometre doğusundadır. Antik çağda Dağlık Kilikya olarak bilinen bölgede ve Akdeniz kıyısındadır.[1] Kent adını, M.S. 1. yüzyılda yaşamış Kommagene Kralı IV. Antiochus’dan almaktadır.”
Antik kent kalıntılarında biraz gezinip birkaç fotoğraf çekindikten sonra aşağı doğru inmeye devam ediyoruz. Bir bakıyorum tepeden ve içimden diyorum ki, “yahu buranın birde çıkışı var, nasıl çıkacağız burayı” Tam tembel zihniyeti benimkisi. Buradan aşağı kıvrılarak inen bir asfalt yol var. Yol bozuk ve çukurlu. Aşağı kıvrılarak inerken köy evlerinin arasından iniyoruz. Dik bir iniş ve dikkatle yavaşça frenleyerek iniyorum. Köy evleri bitiyor muz bahçeleri başlıyor. Sağım solum hep muz. Muz cenneti burası.
Bir süre sonra yolun sonuna varıyoruz. Düz bir alan var birkaç araç park etmiş. Duruyoruz burada, hemen yanımızda kayalar üzerinde antik bir kale kalıntısı yükseliyor. Hemen solumuzda ise aşağıda muhteşem bir doğa manzarası, “Delikli koy” Durduğum yerden aşağıya baktığımda saklı bir cennet görüyorum. Denize paralel sarp kayaların arasında bir delik, o delikten geçiyorsun içeride turkuaz renkli bir su ile dolu saklı bir cennet. Yukarıdan baktığınızda gerçekten heyecan verici bir manzara. Bu gece burada kalmaya karar veriyoruz. Yorulduk ve terledik bu güzel koyda denize girmeyi de hak ettik sanırım. Osman abiyi ikna edemedik ve Osman hoca ile mayolarımızı giyip aşağı doğru inen patika yoldan ilerleyerek saklı cennete vardık. Kocaman kayaların arasından denize girip bu muhteşem koyun tadını çıkardık. Gerçi yüzme bilmeyen ben Anadolu ağzı ile “sadece çimdim” ama Osman hoca baya güzel yüzdü. Bende bol bol fotoğraf çekmeyi ihmal etmedim.
Yukarı çıkıp arabaların park ettiği yere çadırlarımızı kurmak için hazırlandık. Bu sırada oraya çapkınlığa gelen Almanya’dan emekli gurbetçi abimiz ve yanındaki Kırgızistanlı arkadaşları ile de kısa bir sohbet ettik.
Deliklikoy’un tam yukarısında çadırlarımızı hava kararmadan kurduk. Akşam yemeğimizi yaptık, çayımızı içtik. Yukarıdaki köyün üzerinden doğan dolunayın ışığında biraz sohbet ettikten sonra çadırlarımıza çekilip gecenin sessizliğine kendimizi bıraktık.