5.Gün Geyve-İznik
Sakarya Geyve’de Metin dinlenme tesislerinin bahçesinde gözümüzü açtık. Artık yol yorgunluğu dolayısıyla erkenden uyuyabiliyorum. Sabah yine erken kalkıyoruz toparlanmalarımız bittikten sonra kahvaltıyı da dinlenme tesisinde yapmaya karar veriyoruz. Tesise doğru ilerlerken ben içeriye bakıyorum ilerde poğaça vs. var. Murat abiye; “abi içerde poğaça simit falan var yemek isterseniz” dememle birlikte bana ” ne poğaçası ya…” falan filan birşeyler diyor ve ben ona belli etmesem de bozulup sinirleniyorum biraz 🙂 Sonra bir güzel kahvaltı ediyoruz. Kahvaltılıklarının yanında ne geliyor? Poğaça 🙂 hahaha. Tesis sahibi bize jest yaparak çok cüzi bir rakam alıyor. Teşekkürlerimizi sunup yola koyuluyoruz. Üzerinden uzun zaman geçmesinden dolayı biraz zor hatırlıyorum bazı olayları. Tembellik edip not almayışım yüzünden.
17 km kadar nispeden düz yani sağlam rampa çıkmadan gidiyoruz. Mekece’ye gelince ışıklarda sağdaki kıraathaneyi görüp duruyoruz. Murat abi römorktan ötürü yine arkadan geliyor. Oturup su, Türk kahvesi ve soda söylüyoruz. Az sonra Murat abi’de geliyor. Kahvedekilerle sohbet edip biraz dinlendikten sonra tekrar yola çıkıyoruz. Burdan sonra haritadan bakıyorum rampalar gelicek. Biz İznik istikametine döner dönmez rampa başlıyor. Rampanın yarısına gelmeden birden yine benim el ayak titremeye başlıyor. Şeker de yok ama bir sıkıntı var nedir bilmiyorum bazen böyle birden el ayak titriyor. Hemen ağzıma hurma, badem, kaysı atıyorum. Hoop toparlıyoruz. Osman abi geliyor yanıma birlikte devam ediyoruz. Az ilerde erik görüyorum Osman abi topluyor yiyoruz beraber. Tadı öyle güzeldi ki daha sonra böylesini bulamadık ve Osman abi sürekli bahsetmişti. Tırmanış bitiyor biraz ilerde bizi Çerkeşli göleti manzarası karşılıyor. Hemen göletin yanına gidip fotoğraf çekiniyoruz. Murat abi ortalarda yok henüz ama geliyor eminiz.
Göleti geçtikten sonra hafif tırmanıyoruz ve ilerde Murat abiyi bekliyoruz. Hemen arkamızda bir kamyonet duruyor. İçinden inen 60 yaşlarında bir abi başlıyor bizle sohbete. Mekece’den sonraki rampada Murat abi’yi görüp durmuş ve kamyonete bağlayıp çekmiş bisikleti yokuş bitene kadar. 🙂 Abiye burada yemek yiyecek yer var mı diye soruyoruz. İlerde çok meşhur bir köfteci olduğundan bahsediyor. Valla ne yalan söyleyim bizim genç delikanlı yol arkadaşlarının maaşallahı var öğle yemeği yemiyorlar. Ben dayanamam arkadaş yemem lazım 🙂
Murat abinin haberini abiden alınca beklemeyi bırakıp devam ediyoruz. İlerde bahsedilen köftecinin ordan geçiyoruz.
-Osman abi bak köfteci bura galiba.
Durup bakıyoruz
-Ben burda yemem?
-Neden abi?
-Dışarda masası yok!
Benim beyin yanıyor. Açım abi yani etrafta da başka yer yok. Birde övdü az önceki abi. Neyse devam ediyoruz hemen 100 metre ilerde petrolde durup su, soda alıyoruz ve Murat abiyi bekliyoruz. Benzinliktekiler ile sohbet ederken yine yeme içme sorduğumuzda az önceki yeri övüyorlar. Osman abinin direnç kırılıyor ve, “hadi gidelim bari” diyor. Geri dönüp köftecinin önüne bisikletleri parkediyoruz. Hemen köftecinin yanındaki markete gidiyoruz bir bakıyoruz ki Murat abi gelmiş, ayakkabıları çıkartıp uzatmış ayaklarını dondurma yiyor 🙂
Hemen onuda alıp köfteciye dalıyoruz ve bir güzel karnımızı doyuruyoruz. Dükkanın ismi “Sam Et Izgara” tavsiye ederim. Köftesi harika. Yemekten sonra bakkalın önünde elimi yıkarken bir kamyonet duruyor. Kamyonetin arkasında 5-6 tane kız oturuyor. Belli ki tarlada çalışıyorlar. Şöför mahaline bir bakıyorum şöförde genç bir bayan. Öyle bir bakıyor ki bana vallahi tam 12 den vuruyor beni. O an hissettiklerim aynen şöyle idi.
-” Gözlerinde cesaret, özgüven, iş bitirici, azim vardı. nasıl desem, hani selvi boylum al yazmalımda ki Türkan Şoray gibiydi. Hırçın, güçlü. Sadece bir an göz göze geldik ama bana çok daha uzun gelmişti. Biraz durdu sonra gaza basıp gitti ve bende arkasından baka kaldım”
Toparlanıp bastık yine pedala. Buradan sonra yol iyice daralıp tek şeride düşüyor. Sağımız solumuz tarla idi bir ara yolda bozuldu, ayrıca kamyonlar falan geçiyordu. Üstüne üstük karşıdan esen rüzgarda cabası. Osman abiye ısrarla söylememe rağmen bir türlü rüzgar boşluğundan faydalanarak süremedik. Bir an önce bitsin diye söylenerek geçtim bu yolu. Buradan kurtulup rahatlıyoruz ama rüzgar bizi bırakmıyor. Bir dondurma molası daha verdikten sonra devam ediyoruz. İznik girişinde rüzgar iyice kuvvetleniyor, şansımıza bir traktör yakalayıp peşine takılıyoruz. 2 km kadar böyle gittikten sonra nihayet İznik merkeze varıyoruz.
Merkezde durup eski tarihi kalıntılara bakıyorum. Burayı da gezemeden içeriye girip market arayıp buluyoruz. A101’e girip alışverişimizi yapıyoruz akşam ve sabah için. Tam çıkıp bisikletlere binecekken birden bir ses! “Fıssssssss” O da nesi? Benim ön lastik iniyor. Haydaa bu kaçıncı yetti artık! Benim moralim bozuluyor çünkü bu 4 etti. yanımdakilere ayıp olcak yavaşlatacağım diye panikliyorum yine. Murat ve Osman abi gayet sakin güle oynaya bana yardımcı oluyorlar. Bize baya bir vakit kaybettiriyor bu olay. Tamirimizi gerçekleştiriyoruz ve bir bisikletçi bulmak için pedallıyoruz. Bir gün önce kırılan arka park ayağımın yenisini almak ve yedek iç lastik almak için bir tane yer buluyoruz. İç lastik istediğimiz ölçüde bulamıyoruz fakat başka yeri arıyor arkadaş orada varmış fakat 70 TL diyor iç lastiğe. Onu almaktan vazgeçiyoruz. Bisikletçide neyse ki ayaklık buluyoruz. Fiyat soruyoruz, “120 TL ama size 100TL olur” diyor. Tam takarken patron geliyor, “120 TL onun fiyatı” deyince Osman abi sinirlenip bıraktırıyor almadan çıkıyoruz.
Ah Osman abi yaktın beni tur bitene kadar ayaksızlıktan bisikleti park edemedim baya bir zorlandım 🙂
Geri dönüp rotamıza giriyoruz. İznik gölü kenar yoluna sapıp göl kenarından devam ediyoruz. Artık kamp için yer arama zamanı. Biraz sürdükten sonra yolumuz ufak bir dere tarafından kesiliyor. Dere denize akıyor bizde tam aktığı yerden bisikletleri iterek geçiriyoruz. Ben kamping de kalmak istiyorum aslında. 5 gün olmuş rahat edelim duş alalım çamaşır yıkayalım istiyorum. Yol üzerinde var birkaç tane kamping. Fiyat soruyoruz 45 TL den başlıyor. Belediyenin kamp yerine soruyoruz, görevli bize ” aile yeri sizi alamam” diyor önce; sonra da, “alırım ama bir köşeye atarım” diyor. Fiyatı da pahalı söylüyor bizde yola devam ediyoruz. Saat 19:00’ı geçiyordu sanırım göl kenarında gözümüze kestirdiğimiz bir yer buluyoruz. Ben şansımı zorlayıp ilerideki evlerin oraya gidip bir saha araştırması yapıyorum ama elim boş dönüyorum. Osman abiler sahile girmiş bekliyorlar. İleride bir aile ağacın altında piknik yapmış şansımıza kalkıyorlar ve biz yerleşiyoruz hemen. Bu arada Osman abinin lastik patlıyor. Etraf çok pis genel olarak. Biraz mıntıka yapıp yerleşiyoruz. Ben önce mızmızlansamda çare yok yerleşiyoruz. Ama manzara şahane. Çadırları kurduktan sonra ben suya giriyorum. Gölün içi kayalık resmen koca koca taşlar var ve dalga var. Tabii fazla gitmiyorum dizime gelen yere kadar girip 2-3 dakika giriyorum suya. Maksat temizlik olsun. Dizim kadar yerden öyle zor çıktım ki geri anlatamam. O taşlara basmak zaten mesele birde dalga öyle vuruyor ki arkadan sürekli dengem bozuluyor. Resmen bir kaşık suda boğulacaktım. Yanlış anlaşılmasın orada risk almadım ilerlemedim. Tamamen güvenli mesafede ve derinlikteydim. Osman abi bize güzelce bir domatesli pilav ve makarna yaptı. Güzelce yedikten sonra göl kenarında harika bir sohbet yaptık. Saat 23:00′ a yaklaşırken çadırlarımıza çekildik ve bugünde böyle bitti dostlar.